Ahilik

AHİLİK
“Ahi” sözcüğünün kökeni konusunda dil bilimcileri arasında görüş birliği yoktur. “Ahi” kelimesi, Arapça “kardeş” anlamına gelmektedir. Ancak, Divanü Lûgati’t Türk’te “Ahi” kelimesi eli açık, cömert, yiğit anlamına gelen “akı” kelimesinden türediği kaydedilmektedir.

Terim olarak Ahilik ise, XIII. yüzyılın ilkyarısından XIX . yüzyılın ikinci yarısına kadar Anadolu’da, Balkanlarda ve Kırım’da yaşamış olan Türk Halkının sanat ve meslek alanında yetişmelerini, ahlâki yönden gelişmelerini sağlayan bir kuruluşun adıdır.

Bu tanımlamalardan hareketle “Ahi” kelimesinin, kardeş, arkadaş, yaren, dost, yiğit anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ahilik hem sosyal hem de kültürel yapılara ait bir terim olarak; birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran, işi kutsal, çalışmayı bir ibadet sayan, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı esnaf ve sanatkarların iş teşkilatı manasını taşır.

Ahi birlikleri her kurum gibi, belli bir ihtiyacı karşılama amacı ile kurulmuşlardır. En geniş anlatımla Ahi birliklerinin kuruluş amacı; Orta Asya’dan Anadolu’ya göç eden Türkmenler arasında yer alan çok sayıdaki sanatkarlara kolayca iş bulmak; bu kişilerin Anadolu’daki yerli Bizans sanatkarları ile rekabet edebilmesini sağlamak, piyasada tutunabilmek için yapılan malların kalitesini korumak, üretimi ihtiyaca göre ayarlamak, sanatkarlarda sanat ahlâkını yerleştirmek, Türk halkını ekonomik olarak bağımsız hale getirmek, ihtiyaç sahibi olanlara her alanda yardımcı olmak, ülkeye yapılacak yabancı saldırılarda devletin silahlı kuvvetleri yanında ülkeyi savunmak ve yerleşim bölgelerinde Türk-İslam kültürünü yaymak şeklinde tanımlanabilir.

Ahi birliklerinde meslek seçimine ve iş bölümüne önem verilirdi. Ahiler kabiliyetlerine uygun bir işte çalışırlar. İkinci bir iş peşinde koşmazlardı. Gençler yamaklık ve çıraklık aşamasında iken bir kısım testlere tabii tutularak yetenekleri tespit edilerek, hangi meslekleri sevdikleri belirlenirdi. Gençlere kabiliyetleri ve ülke ihtiyaçları doğrultusunda gelecek vadeden mesleklerde eğitim verilirdi. Böylece meslek seçimi rastlantıya veya bilimsel olmayan sistemlere bırakılmazdı.

Ahilikte insanların iş değiştirmeleri veya birden fazla işle uğraşmaları hoş karşılanmazdı. Bu sebeple, Ahinin birkaç iş veya birkaç sanatla değil, kabiliyetine en uygun olarak sevdiği tek bir iş veya tek bir sanatla uğraşması ahlâk kaidesi haline getirilmişti.

Ahi birliklerinde iş bölümü ekonomik olduğu kadar bir ahlâk problemi olarak da ele alınmıştı. Herhangi bir işte karar kılmayarak sık sık iş ve meslek değiştirmek ancak sebatsız ve istikrarsız bir ruh yapısına sahip olanların yapacağı davranış olarak kabul edilirdi. Böyle insanlar ise Ahi olabilecek ruh disiplinine sahip olarak kabul edilemezdi.

Ahi birliklerindeki iş değiştirmeme ve birden fazla işle uğraşmama ilkesi, sanatkarların kendi mesleklerinde daha rahat ilerlemelerini de sağlamıştır. Başka bir iş yapma ihtimali bulunmadığından, sanatkarlar bütün düşünce ve gayretlerini işlerine vererek bugün hayranlıkla seyrettiğimiz şaheserleri meydana getirmişlerdir.

 

 

AHİ SANCAĞI

Anadolu Selçukluları döneminde Anadolu’da kurulan Ahilik, bütün esnaf, sanatkâr ve sanayi zümrelerini içine almaktaydı. Ahilik kurumunun kurucusu, Kırşehir’i merkez ittihaz edinmiş olan Ahi Evran’dı. Bu bakımdan Kırşehir, manevi bakımdan Ahiliğin merkezi idi. Bu durum Osmanlı dönemi için de geçerli idi.

Osmanlı döneminde Ahilik ve Ahilik prensipleriyle sıkı sıkıya bağlı olan her esnaf zümresinin kendisine ait bir sancağı vardı. Kaynaklarda Türkçe sancak teriminin yerine bazen Arapça liva ve râyet terimleri de kullanılır. Bu durum daha önceki dönemlerde var olan uygulamaların bir yansımasıdır. Bu bağlamda terzi, boyacı, sarıkçı gibi her esnaf zümresi, özellikle Osmanlı padişahlarının huzurunda muhtelif vesilelerle yapılan törenlerde, kendi amblemi olan sancağını açarak geçerdi. Bu sancak, ilgili esnaf zümresinin bilinmesi ve tanınması için önemli alametlerden biri idi. Her esnaf zümresine ait bu sancakların dışında, Ahiliğin manevi merkezi Kırşehir’deki sancağın ise Ahi Sancağı adı altında günümüze intikal ettiği anlaşılıyor. Bunun Ahi Sancağı adıyla bilinmesi, diğer esnaf zümrelerine ait sancakların üzerinde kuşatıcı bir rolünün olduğunu gösterir. Bu durum Ahiliğin manevi merkezinin Kırşehir olmasından ileri gelmelidir.

Ahiliğin manevi merkezi Kırşehir’deki Ahi Sancağı’nın II. Abdülhamid dönemine ait olduğu anlaşılıyor. 150 x 170 cm ebadındaki bu sancakta II. Abdülhamid’in tuğrası vardır. Sancağın II. Abdülhamid dönemine ait olması, daha önceki dönemlerde var olan geleneksel sancağın, II. Abdülhamid’in daha çok siyasi ve diplomatik ilişkileri çerçevesinde Osmanlı toplumunun devlete olan aidiyetini ve bağlılığını hatırlatmak ve pekiştirmek çerçevesinde yeniden hazırlatılmış olabileceğini gösteriyor.

Sancakta dikkati çeken en önemli noktalardan biri, mealen yüce ve ulu Cenabı Allah’ın bir ve daima diri olduğu, yerlerin ve göklerin O’nun hakimiyetinde bulunduğu, O’nun izni olmadan hiçbir şeyin olamayacağı, her şeyi koruyup gözettiği ifadelerini veren Ayete’l-Kürsi’nin yer almasıdır.

Sancakta Enfâl suresinin ayetleri de yer alır. Bu ayetlerde, mealen iman edenlerin, savaşmak için kafirlerle karşılaştığında, onlara arkasını dönüp kaçmaması; kaçanların gazaba uğrayacağı ve her türlü galibiyetin Allahın takdirinde olduğu belirtilir. Bu ayetler, özellikle Selçuklu döneminde şehirlerde güvenlik hizmetlerini yürüten ve gerektiğinde savaşlara katılan Ahilerin seyfî kolunu hatıra getirir. Ayrıca bu ayette, Allah yolunda hicret ve cihat etmenin sevabı da belirtilir.

Sancakta yer alan Rad suresi ayetinde ise mealen şunlar verilir: Onlar, sırf Cenabı Allah’ın rızasını kazanmak için sabrederler, namazlarını hakkıyla kılarlar, kendilerine ihsan edilen rızıklarla gerek gizli gerek açık bir tarzda geçinirler, kötülüğe iyilikle mukabelede bulunurlar, dünya diyarının güzel akıbetini kazanırlar, bu güzel akıbet ve adımlarla onlar, babalarından eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler. Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına varıp: “Sabretmenize karşılık size selamlar, selametler, dünya diyarının ne güzel akıbetidir” diyecekler.

Mealen verilen bu ayette, Cenabı Allah’ın rızasını kazanmak için sabr eylemenin ne kadar önemli olduğu dikkati çekiyor. Bu bağlamda Ahiliğin temel prensiplerinden birini yansıtan “Hak ile sabır dileyip bize gelen bizdendir / Akıl ve ahlâk ile çalışıp bizi geçen bizdendir” ifadesi, Ahilerin meali verilen ayeti kendilerine prensip edindiklerini açık olarak gösterir.

TANITIM

Firmanızı tanıtmak istiyorsanız bizimle iletişime geçin.

EĞİTİM

Sektörümüzle ilgili çeşitli eğitim fırsatlarından haberdar olun.

KOLEKSİYON

Yeni Ürünlerinizi birlikte tanıtalım.

MARKALAŞMA

Markalaşmak, ürün kalitesi ve iletişim ağı ile mümkündür.

TEKNOLOJİ

Sektörümüzle ilgili teknik gelişmeleri sitemizden takip edin.

İLETİŞİM AĞI

Sektörümüzle ilgili çeşitli firmalarla iletişim ağı kurma ve işbirliği fırsatı.